Annesinin yakasına yapışmamış, onda ayrılmamak için direnen bir çocuk görüntüsü hepimize tanıdık geliyor. Ama bir çocuk bu davranışı çok sık tekrarlıyorsa, bu çocukta ayrılık kaygısı bozukluğu olabilir. Ayrılık kaygısı bozukluğunda çocuk, bağlandığı kişiden ayrılmak istemez ve buna karşı tepki verir. Sürekli endişe halindedir ve gerçek dışı senaryolar üretir. Bu bozukluğa neyin yol açtığı kesin olarak bilinmese de uzmanlara göre, yetişkinlikte görülen panik bozukluğunun ve agorafobinin çocuklukta görülme biçimi şeklinde tanımlanır. Sosyal bir gelişim problemi olan ayrılık kaygısı bozukluğu ve tedavisiyle ilgili merak edilen her şeyi Kim Psikolojik Danışmanlık Merkezi'nden Psikolog Ayşe Handan Özkan Selim anlattı.Ayrılık kaygısı bozukluğu nedir?
Ayrılık anksiyetesi, çocukların ebeveynlerinden ayrılmaları gerektiği zaman verdikleri aşırı derecede kaygılı davranış biçimidir. Bu davranışlar genellikle çocukların okula veya anaokuluna başladığı dönemlerde ortaya çıkar. Bu bozukluk, hem kız çocuklarında hem de erkek çocuklarında eşit olarak görülür. Genellikle ilk bebeklik döneminde, aile içinde çocuğa yapılan yanlış tutumlardan kaynaklanır. Çocuklar, bebeklik dönemlerinde kendilerini annelerinden bağımsız bir varlık olarak göremezler.Bebek kendini tek bir varlık olarak göremez
Bebek kendi bütünlüğünü ve varlığını annesininkinden ayıramaz. Anne ve bebek arasında; görülemez bir bağ ve güçlerini birbirlerinin varlığından alan ayrılmaz bir yapı hakimdir. Bu bütünlük zamanla annenin ruhsal süreçlerine dayalı olarak çok güzel korunur ve buna dayanarak anne, çocuğunun gelişimsel süreçlerine göre bağımsızlaşması için yardımcı olur. Fakat bunun aksine bu bütünlük güzel korunamadığı zaman, annenin ruhsal süreçleri çocuğun bağımsızlaşmasına müdahale ediyorsa veya anne onu reddeder bir tutum içerisinde ise, bu durum çocukta birtakım ruhsal problemleri beraberinde getirir. Bu durumda çocuk; öfke nöbetleri, aşırı ağlama, özgüven eksikliği, öğrenme güçlüğü ve içe kapanma gibi ayrılığa dair birtakım tepkilerde bulunabilir.Bazı davranışlar anne karnında şekillenmeye başlar
Hamileliğinin ilk anından itibaren doğacak çocuğunu reddeden, anneliğe kendini hazır hissetmeyen biri için, çocuğun ruhsal süreçlerinin sağlıklı tamamlanması beklenemez. Daha anne karnında red yaşamış bir bebek, dünyaya geldiği zaman, hayatı karmakarışık ve tehlikelerle dolu ve bu tehlikeler karşısında kendini tek başına olarak hissedebilir. Bu durumda çocuk, yanında annesi olduğu zaman bile kendini tam anlamıyla güvende hissetmeyebilir.Çocuklar bazen ilgi çekmek için de böyle davranabilir
Genellikle okul süreci başladığı zaman dikkat çeken, her an başına bir şeyin gelebilme endişesini taşıyan, sürekli karnı ağrıyan ve başı ağrıyan, umutsuz ve mutsuz görünümlü çocuklar ayrılık anksiyetesi yaşarlar. Fakat bu semptomlar en az 15-20 gün süre ile devam etmelidir. Çünkü çocuklar oyun ortamından ve evdeki güven ortamından ayrılmamak için zaman zaman benzer semptomlara ilgi çekmek amaçlı da başvurabilirler. Bu durum ayrılık anksiyetesi olduğu anlamına gelmez. Semptomların uzun süreli ve sürekli olması halinde hem ailenin hem de çocuğun sosyal ve psikolojik destek alması gerekir.
Kimlerde görülür?
Anne-baba sevgisinden mahrum kalmış, bebekliğinde ret duygusu yaşamış çocukların ayrılığa tahammülsüzlüğü ve tepkiselliği söz konusu olduğu gibi, anneden hiç ayrılmamış çocuklarda da ayrılık karşısında aynı tepkiler görülebilir. Bu davranış genellikle sosyal çevreden fazlasıyla kabul görmüş ve hiçbir şekilde bağımsız hareket etmesine izin verilmemiş, hep yanında olunmuş, sürekli başkaları tarafından kendisinin yapması gereken işleri yapılmış çocuklarda görülür.Çocuklar annelerinden ayrılırken endişe duyabilirler
Anne çocuğuna karşı çok fazla bağımlılık geliştirdiği takdirde, çocuk da anneye karşı bağımlılık geliştirir. Annenin hissettikleri karşısında çocukta benzer duygular oluşur ve ayrılmakta endişe yaşayabilir. Örneğin; annesinden hiç ayrılmamış ve bağımlı bir ilişki biçimi yaşamış çocuk, okula başladığı dönemde zorluk yaşar. Genellikle okul kapılarında anne ve çocuklar birbirlerine kenetlenmiş halde ağlarlar. Okula ilk başlama dönemi bütün aile fertleri için önemli ve değişik bir süreçtir.Anne-babalara öneriler· Çocuğun okul sürecine rahat uyum sağlaması için ailenin bu duruma daha önce kendini hazırlamış olması gerekir. Ebeveyn kendini güvende hissediyorsa ve çocuğa da güven veriyorsa, okulu kendisi için tehlikelerle dolu değil, eğlenceli ve vaktini olabildiğince dolu geçirebileceği bir ortam olarak değerlendirmesi, okul ortamına alışmasını kolaylaştırır.· Bireysel olarak, anne-babasından bağımsız, kendini ilk olarak ifade edeceği, toplumsallaşacağı bir ortamda, ailenin aşırı düşkün ve korumacı tavrı çocuğun; burayı "kendisi için güvenli bir yer değil, tehlikelerle dolu bir yer" olarak değerlendirmesine ve bu yüzden de ailesinden kendisini daha fazla korumasını beklemesine neden olabilir. Bir süre sonra anne-baba, normal hayatlarına uyum sağlayabilirken, çocukta bilinçsiz olarak bıraktıkları tahribatın etkisi uzun bir dönem sürebilir.· Ayrıca çocuk için her şeyi önemseyen, maddi olarak en iyi imkanları sunan ve bu imkanları oluşturmak için vaktinin uzun bir süresinde çalışmak zorunda kalan ebeveynlerin çocukları da gene ayrılık anksiyetesi yaşayabilirler. Çocuğun kendini güvende hissetmesi için hep aynı kişi tarafından bakım görmesi hedeflenmelidir. Çocuğa bakan kişinin sürekli değişmesi, annenin geç saatlerde eve gelmesi ve sürekli gitmek zorunda kalması, çocukta değersizlik düşüncesi oluşturabilir. Uzun süre çalışmak zorunda olan yetişkinlerin dünyasında, çocuğa 0-3 yaş döneminde bakım veren kişinin en iyisi olması gerektiği düşünülürken ve sık sık bakım veren kişi değiştirilirken, bu olay çocuğun düşünce dünyasında çok daha farklı şekillenmektedir. Bu durum, çocuğa çoğunlukla anne ve babasının kendisini istemediğini ve başka insanların yanındayken daha mutlu olduklarını, kendi varlığının ailesi için çok önemsenmediğini düşündürür ve böylece anksiyetenin temelleri de atılmış olur.
Ayrılık anksiyetesi, çocukların ebeveynlerinden ayrılmaları gerektiği zaman verdikleri aşırı derecede kaygılı davranış biçimidir. Bu davranışlar genellikle çocukların okula veya anaokuluna başladığı dönemlerde ortaya çıkar. Bu bozukluk, hem kız çocuklarında hem de erkek çocuklarında eşit olarak görülür. Genellikle ilk bebeklik döneminde, aile içinde çocuğa yapılan yanlış tutumlardan kaynaklanır. Çocuklar, bebeklik dönemlerinde kendilerini annelerinden bağımsız bir varlık olarak göremezler.Bebek kendini tek bir varlık olarak göremez
Bebek kendi bütünlüğünü ve varlığını annesininkinden ayıramaz. Anne ve bebek arasında; görülemez bir bağ ve güçlerini birbirlerinin varlığından alan ayrılmaz bir yapı hakimdir. Bu bütünlük zamanla annenin ruhsal süreçlerine dayalı olarak çok güzel korunur ve buna dayanarak anne, çocuğunun gelişimsel süreçlerine göre bağımsızlaşması için yardımcı olur. Fakat bunun aksine bu bütünlük güzel korunamadığı zaman, annenin ruhsal süreçleri çocuğun bağımsızlaşmasına müdahale ediyorsa veya anne onu reddeder bir tutum içerisinde ise, bu durum çocukta birtakım ruhsal problemleri beraberinde getirir. Bu durumda çocuk; öfke nöbetleri, aşırı ağlama, özgüven eksikliği, öğrenme güçlüğü ve içe kapanma gibi ayrılığa dair birtakım tepkilerde bulunabilir.Bazı davranışlar anne karnında şekillenmeye başlar
Hamileliğinin ilk anından itibaren doğacak çocuğunu reddeden, anneliğe kendini hazır hissetmeyen biri için, çocuğun ruhsal süreçlerinin sağlıklı tamamlanması beklenemez. Daha anne karnında red yaşamış bir bebek, dünyaya geldiği zaman, hayatı karmakarışık ve tehlikelerle dolu ve bu tehlikeler karşısında kendini tek başına olarak hissedebilir. Bu durumda çocuk, yanında annesi olduğu zaman bile kendini tam anlamıyla güvende hissetmeyebilir.Çocuklar bazen ilgi çekmek için de böyle davranabilir
Genellikle okul süreci başladığı zaman dikkat çeken, her an başına bir şeyin gelebilme endişesini taşıyan, sürekli karnı ağrıyan ve başı ağrıyan, umutsuz ve mutsuz görünümlü çocuklar ayrılık anksiyetesi yaşarlar. Fakat bu semptomlar en az 15-20 gün süre ile devam etmelidir. Çünkü çocuklar oyun ortamından ve evdeki güven ortamından ayrılmamak için zaman zaman benzer semptomlara ilgi çekmek amaçlı da başvurabilirler. Bu durum ayrılık anksiyetesi olduğu anlamına gelmez. Semptomların uzun süreli ve sürekli olması halinde hem ailenin hem de çocuğun sosyal ve psikolojik destek alması gerekir.
Kimlerde görülür?
Anne-baba sevgisinden mahrum kalmış, bebekliğinde ret duygusu yaşamış çocukların ayrılığa tahammülsüzlüğü ve tepkiselliği söz konusu olduğu gibi, anneden hiç ayrılmamış çocuklarda da ayrılık karşısında aynı tepkiler görülebilir. Bu davranış genellikle sosyal çevreden fazlasıyla kabul görmüş ve hiçbir şekilde bağımsız hareket etmesine izin verilmemiş, hep yanında olunmuş, sürekli başkaları tarafından kendisinin yapması gereken işleri yapılmış çocuklarda görülür.Çocuklar annelerinden ayrılırken endişe duyabilirler
Anne çocuğuna karşı çok fazla bağımlılık geliştirdiği takdirde, çocuk da anneye karşı bağımlılık geliştirir. Annenin hissettikleri karşısında çocukta benzer duygular oluşur ve ayrılmakta endişe yaşayabilir. Örneğin; annesinden hiç ayrılmamış ve bağımlı bir ilişki biçimi yaşamış çocuk, okula başladığı dönemde zorluk yaşar. Genellikle okul kapılarında anne ve çocuklar birbirlerine kenetlenmiş halde ağlarlar. Okula ilk başlama dönemi bütün aile fertleri için önemli ve değişik bir süreçtir.Anne-babalara öneriler· Çocuğun okul sürecine rahat uyum sağlaması için ailenin bu duruma daha önce kendini hazırlamış olması gerekir. Ebeveyn kendini güvende hissediyorsa ve çocuğa da güven veriyorsa, okulu kendisi için tehlikelerle dolu değil, eğlenceli ve vaktini olabildiğince dolu geçirebileceği bir ortam olarak değerlendirmesi, okul ortamına alışmasını kolaylaştırır.· Bireysel olarak, anne-babasından bağımsız, kendini ilk olarak ifade edeceği, toplumsallaşacağı bir ortamda, ailenin aşırı düşkün ve korumacı tavrı çocuğun; burayı "kendisi için güvenli bir yer değil, tehlikelerle dolu bir yer" olarak değerlendirmesine ve bu yüzden de ailesinden kendisini daha fazla korumasını beklemesine neden olabilir. Bir süre sonra anne-baba, normal hayatlarına uyum sağlayabilirken, çocukta bilinçsiz olarak bıraktıkları tahribatın etkisi uzun bir dönem sürebilir.· Ayrıca çocuk için her şeyi önemseyen, maddi olarak en iyi imkanları sunan ve bu imkanları oluşturmak için vaktinin uzun bir süresinde çalışmak zorunda kalan ebeveynlerin çocukları da gene ayrılık anksiyetesi yaşayabilirler. Çocuğun kendini güvende hissetmesi için hep aynı kişi tarafından bakım görmesi hedeflenmelidir. Çocuğa bakan kişinin sürekli değişmesi, annenin geç saatlerde eve gelmesi ve sürekli gitmek zorunda kalması, çocukta değersizlik düşüncesi oluşturabilir. Uzun süre çalışmak zorunda olan yetişkinlerin dünyasında, çocuğa 0-3 yaş döneminde bakım veren kişinin en iyisi olması gerektiği düşünülürken ve sık sık bakım veren kişi değiştirilirken, bu olay çocuğun düşünce dünyasında çok daha farklı şekillenmektedir. Bu durum, çocuğa çoğunlukla anne ve babasının kendisini istemediğini ve başka insanların yanındayken daha mutlu olduklarını, kendi varlığının ailesi için çok önemsenmediğini düşündürür ve böylece anksiyetenin temelleri de atılmış olur.