Tüm insanlara içten bir merhaba, yaşayacağımız günlerin yaşadığımız günlerden daha güzel geçmesini diliyorum. Son dört aydır “insan”ı daha iyi tanıdık sanırım. Hayatımız boyunca adımızın başına birçok unvan koyup gidiyoruz ya da başka insanlar adımızın başına unvanlar koyuyor. Bazen mühendis, avukat bazen sosyal yaşamda başka şeyler... Peki insanın neye ihtiyacı var adının başında? Belki de son aylarda hepimiz bunun ne olduğu konusunda uzlaştık. İnsana gerçek değerini veren, insanı insan yapan bir unvan… Bunu sizinle paylaşmadan insanlığa insanı anlatan bir bilgenin kapısına götürmek istiyorum sizi, Mevlâna’ya…
Yüzyıllardır sadece Anadolu’ya değil, bütün dünyaya ışık tutan bir kandil Mevlâna. İletişim derslerimde sık sık dile getirdiğim bir dörtlüğü var. İnsan iletişimini özetleyen, sadece bunu bile hayatının kılavuzu olarak alsa yaşayanları mesrur eden bir dörtlük. Diyor ki: “Zannetmeden önce öğren, Yargılamadan önce anla, Yaralamadan önce hisset, Konuşmadan önce düşün”.
Yaşadığımız sorunların, mutsuzlukların birçoğunun temelinde Mevlana’nın bu öğüdünün eksikliğini görürüz. İlk mısra önyargı üzerine. Çevremizdeki insanlarla ilgili işittiğimiz yalan yanlış sözler ya da kendi bakışımızın ürettiği mesnetsiz sonuçlar, bazen insanlara hak etmedikleri muameleleri yaşatmamıza neden oluyor. Bir sonuca varmadan önce o şeyle ilgili tüm karanlık noktalara aydınlatmak, tüm sorulara gerçekçi cevaplar bulmamız gerekiyor. İkinci mısra, edindiğimiz bilgilerle aydınlattığımız karanlık noktaları analiz ederek verdiğimiz yargıları ifade eder ki aksi, insan hakkını gaspa girer ve çok tehlikelidir. Üçüncü mısra modern dünyanın en popüler kavramlarından birine götürür bizi: Empati… Yargılarımızın karşımızdaki insan üzerindeki etkisini düşünmek ve hissetmek… Kurduğumuz cümlelerin karşımızdaki insanın dünyasında yaratacağı etkiyi önce biz kendi içimizde hissederek hareket etmek. Son mısra ise yaydan çıkmış bir oka benzetilen, geri dönüşü olmayan sözlerimiz için.
Sözcükler öyle önemlidir ki bazen en güzel düşüncelerin bile katili olabilirler. O nedenledir konuşmadan önce düşünmemiz gerektiği. Konuşurken boğazın kırk boğum olduğu yine bu düşüncenin ürünüdür. Nereye gittiğini düşünmeden söylediğimiz her söz geri adımı imkânsız hasarlar yaratabilir karşımızdaki insanda. Mevlâna sadece dört satırla özetlemiş insanın nasıl olması gerektiğini. Şimdi bu satırların sonunda insanın ihtiyacı olduğu o unvana gelelim. Dünyadaki bütün unvanların bir gün bizimle yok olup gideceğini, mezar taşında ve arkamızda hepsini bırakıp gideceğimizi düşündüğümüzde geride kalanın sadece iyilik olduğunu görürüz.
İşte inşan kelimesinin başına gelmesi gereken en büyük unvan değerli okuyucularım: “İYİ” sıfatıdır. Her şey bittiğinde geride kalan.